Sığır Hastalıkları

      Sığırların et, süt ve döl verimi artarken hastalıklara karşı dirençleri azalır ve sık sık hastalanırlar. Hastalıklara direnci artırmak için verilen vitamin ve mineral madde takviyeleri çoğu zaman yeterli olmaz, verilen fazla miktardaki kesif yem sindirim sisteminde bozukluklar oluşturur. Bütün bunları dengede tutabilmek için hayvanın verdiği verime göre yemleme yapmak, küflü ve bozuk gıdaları vermemek, hastalıklara karşı aşılamaları zamanında yaptırmak ve hayvan hastalandığında tedaviye erken başlamak gereklidir. Önemli bazı sığır hastalıkları şunlardır.

 

             13.1.MASTİTİS (MEME İLTİHABI)

 

             Meme dokusunun iltihaplanmasına mastitis denilir. Mastitis bütün meme loblarında görülebildiği gibi bir veya iki meme lobunda da görülebilir. Mastitis sütün yapısında değişikliklere ve süt veriminde azalmaya neden olur, tedavi edilmezse memelerde körelmeye de yol açabilir.

 

             Hastalığın oluşumunda çeşitli mikroplar, kötü çevre şartları, vurma ve çarpmalar, bakım ve besleme hataları, sağım hataları ve memelerin yapısı gibi faktörler rol oynar. Kalabalık ve pis altlıklı ahırlarda mikroplar meme başı kanalından girerek mastitis oluşumuna neden olurlar. Sarkık memeler ve yüksek süt verimi hastalık oluşumunda etkilidir. Ayrıca, sağım sırasında memede süt kalması, sağım makinelerinde vakum ayarının uygun olmaması da mastitise yol açmaktadır.

 

             .

 

             Mastitisli memede kızarıklık, şişlik, sıcaklık ve ağrı vardır, süt bulanık renkte ve pıhtılıdır. Bu belirtileri ile hastalık kolayca teşhis edilebilir. Ancak bazı durumlarda hastalık gizli seyreder ve memede belirgin bir değişiklik gözlenmez, memeyi yavaş yavaş köreltir ve bu hayvanlar sütleri ile etrafı bulaştırarak hastalığın yayılmasına neden olurlar. Bu hayvanlarda hastalığın tespit edilebilmesi için 15 günde ya da ayda bir kez CMT testi yapılmalıdır.

 

            .

 

             Mastitis olduğu belirlenen hayvanlarda en kısa zamanda tedaviye başlanmalı ve bu hayvanlara ait sütler tedavi süresince kullanılmamalıdır. Ayrıca bu hayvanların memelerinde süt kalmamasına dikkat edilmelidir. Mastitiste başarı şansı erken teşhis ve uygun tedaviye bağlıdır, gecikmiş vakalarda tedavi şansı azalır. Bu nedenle hasta hayvanlar tespit edilir edilmez hemen tedaviye başlanmasının iyileşme şansını arttırarak verim kaybını azaltacağı unutulmamalıdır. Tedavide memeler iyice boşaltıldıktan sonra meme içine ilaçlar verilmeli, memedeki şişliği ve kızarıklığı gidermek için memelere dıştan merhem uygulanmalı ve gerektiğinde kas içi antibiyotikler kullanılmalıdır. Bunun için bir Veteriner Hekime müracaat edilmelidir.

 

             Mastitisten korunmak için temizlik ve sağım kurallarına uyulmalı, ahırın temizliğine ve dezenfeksiyonuna özen gösterilmelidir. Sağımdan önce ve sonra memeler antiseptikli su ile iyice temizlenmelidir. Makine ile sağım yapılıyorsa sağım başlıkları memeye iyice yerleştirilmeli, vakum ayarının doğru yapılmasına dikkat edilmelidir. Memede süt biter bitmez başlıklar çıkarılmalı ve memede süt kalmamasına özen gösterilmelidir. Sık sık mastitise yakalanan, memeleri ve meme başları uygun olmayan hayvanlar sürüden çıkartılmalıdır.

 

             13.2. HİPOKALSEMİ (SÜT HUMMASI)

 

             Yeni doğum yapmış süt ineklerinde kandaki kalsiyum ve fosfor miktarının düşmesi sonucu ortaya çıkan ve hayvanın yatıp kalkamaması ile karakterize bir hastalıktır. Çoğunlukla süt verimi yüksek, fazla doğum yapmış ve yaşlı ineklerde genellikle doğumdan hemen sonra görülmektedir. Hastalık gebeliğin son iki haftası ile doğumdan sonraki 3 gün içerisinde de görülebilir. Jersey ırkı ineklerde daha fazla görülür.

 

             Hastalığın başlangıcında baş ve ayaklarda titreme, sallantılı yürüyüş vardır, hayvan ayakta durmakta güçlük çeker ve kolayca yere düşer. Hastalığın ileri döneminde hayvan yerde göğüs üstü yatar, baş boyun üzerine kıvrılmış, kalp atışları hızlanmış, kulaklar düşmüş ve soğumuştur. Bu dönemde hayvanda dışkı ve idrar yapma ortadan kalkmıştır. Hastalık tedavi edilmezse kısa sürede ölüm meydana gelir, tedavi edilen hayvanlar ise 1-2 saat içerisinde ayağa kalkarlar. Tedavide damar içi serumlar ve vitamin takviyeleri verilir. Tedavi için bir Veteriner Hekime müracaat edilmelidir.

 

             Hastalıktan korunmak için gebe inekler doğuma 60-70 gün kala kuruya alınmalı ve yeşil kaba yemlerle beslenmelidir. Sağmal hayvanlara ister sağım döneminde, isterse kuru dönemde olsunlar daima süt yemi verilmeli, besi yemi verilmemelidir. Hayvanların önlerinde kalsiyum içeren yalama taşları ve tuz bulundurulmalı, yemlerine kemik unu veya mermer tozu katılmalıdır. Daha önce hastalığı geçirmiş ya da hastalığa yakalanma riski olanlara vitamin takviyesi yapılmalıdır. Doğumdan sonra 2-3 gün memeler iyice boşaltılmamalı, riskli hayvanlarda sadece yavruya yetecek kadar süt alınmalıdır.

 

             13.3.KETOSİS

 

             Yüksek süt verimli ineklerde tek taraflı ve karbonhidratça fakir besinlerle beslenme nedeniyle görülen bir hastalıktır. Yaşlılık, hareketsizlik ve aşırı yağlanma hastalığın oluşumunda önemli rol oynar.

 

             Hastalık doğumdan birkaç hafta sonra başlar, hayvan önce yem seçer, nazlı ve yavaş yer, sonra hazımsızlık şekillenir, suyu dahi nazlı içer, yürürken sallanır, tökezler ve düşer kalkamaz. Süt veriminde azalma görülür. İleri dönemlerde hayvanda diş gıcırdatması, yem niteliğinde olmayan cisimleri yeme gibi sinirsel belirtiler ortaya çıkar.

 

             Hastalığın teşhisi kolaydır ama tedavisi uzun sürer. Tedavi bir Veteriner Hekim tarafından yapılmalı, damar içi glikoz içeren serumlar ve insülin hormonu verilmelidir. Tedavinin yanı sıra hayvana şekerli su, melas, patates, şeker pancarı, şeker ve pekmez verilmesi yararlı olur. Tedavi edilmeyen hayvanlar uzun süre yattıklarından zayıflarlar, kaşektik bir hal alırlar ve ölürler.

 

             Hastalık gebelik dönemindeki hatalı beslenme sonucu şekillendiğinden hastalığın önlenmesi amacıyla gebe inekler doğuma 60-70 gün kala kuruya alınmalı ve bu dönemde dengeli beslenmelidir. Hayvana yeterli düzeyde yüksek kaliteli kaba yemler verilmeli, günlük kaba yem oranı en az % 40 olmalıdır. Buzağılama zamanında yemleme programında ani değişiklikler yapılmamalıdır.

 

             13.4. TİMPANİ (ŞİŞME)

 

             İşkembede gaz oluşumunun hızlanması ve oluşan gazların dışarı atılamaması sonucu karnın şişmesiyle karakterize bir hastalıktır. Hastalığa yonca, bakla, bezelye ve pancar yaprağı gibi taze biçilmiş ve soldurulmadan yedirilmiş yemler yanında bozuk, küflü ve donmuş gıdaların yedirilmesi de sebep olur. Ayrıca patates, pancar, elma, armut, ayva, lahana kökü, turp gibi yumru bitkiler ile paçavra ve naylon yumaklarının yemek borusunu tıkaması da timpanilere yol açar. Timpaninin ilk belirtisi karın bölgesinin aşırı derecede şişmesidir. Daha sonra sancılar başlar, nabız zayıflar ve solunum güçleşir. Tedavi edilmezse kalp durması sonucu ölüm meydana gelir. Şişmeye başlayan hayvan gezdirilmeli, ağzına gem vurularak gazın dışarı atılması sağlanmalıdır. Hayvanın ön ayakları yüksek bir yere alınmalı, böylece işkembenin akciğeri, dolayısıyla kalbi sıkıştırması önlenmelidir. Hayvana gaz giderici ilaçlar, bira mayası ve karbonat verilebilir. Şişliğin çok olması durumunda gazın sonda veya trokarla boşaltılması gereklidir. Bu durumda bir Veteriner Hekime müracaat edilmelidir. Hastalıktan korunmak için, yeşil yemler biçildikten sonra bir gün güneşlendirilip soldurularak verilmeli, küflü, bozuk ve kokuşmuş yem ve otlar verilmemeli, patates, pancar, elma, armut, ayva, lahana kökü ve turp gibi yumru bitkiler doğranarak verilmeli, hayvanlar çöplüklere bırakılmayarak paçavra ve naylon yemeleri önlenmelidir.

 

             13.5. ANTRAKS (ŞARBON)

 

             Dalağın şişmesi ile karakterize, mera mevsiminde daha çok görülen salgın bir hastalıktır. Hastalık bulaşıcı olup ani ölümlere sebep olur. Hastalık sığır, koyun, keçi, manda, at, deve, fil, domuz, köpek, kedi ve kanatlılarda görülür, insanlara da bulaşır.

 

             Hastalığa yakalanan hayvanlar ölümden bir-iki gün önce, süt, dışkı ve idrarlarıyla etkeni çıkarırlar. İyileşen hayvanlar ise, bir süre daha süt ve idrarlarıyla etkeni etrafa saçarlar. Hastalık sindirim, solunum ve deri yolu ile bulaşmaktadır. Su, yem, ot gibi gıdalara bulaşan etken sindirim sisteminde bulunan yaralardan girerek hastalık oluşturur. Hastalık etkenleri çok çabuk sporlanırlar ve bu sporlanmış etkenler toprakta 6 sene canlı kalırlar. Bu nedenle hastalığın yayılmasını önlemek için hasta hayvanlar asla kesilmemeli, ölenlere otopsi yapılmamalı ve ölen hayvanların kadavraları hemen gömülmelidir.

 

             Hastalık bir hayvandan diğerine direkt olarak bulaşmaz. Bulaşma Antraks sporlarıyla bulaşık yemlerin yenilmesi, suların içilmesiyle olur. Etken alındıktan 24 saat sonra hastalık belirtileri ortaya çıkar. Hastalık hızlı seyir gösterir, vücut ısısı birden bire 40-42.5 ºC ye yükselir, sonra ateş aniden düşer ve hayvan 3-4 gün içinde ölür. Hastalarda iştahsızlık, durgunluk, titreme, süt veriminde azalma, solunum güçlüğü, önceleri kabızlık, sonraları kanlı ishal ve kanlı idrar görülür. Hayvanlarda ölümden hemen önce veya sonra ağız, burun, anüs ve genital kanaldan koyu katran gibi kan gelir ve kan asla pıhtılaşmaz.

 

             Hastalık hızla geliştiğinden genellikle tedaviye fırsat kalmadan ölüm görülür. Tedavide antibiyotikler ve vitaminler kullanılmakta ve iyi sonuçlar alınmaktadır. Ancak hastalık hayvanlar ve insanlar için ölümcül olduğundan tedavi yapılmamalı, hastalar imha edilmelidir.

 

             Ölen hayvana otopsi yapılmamalı, en az 2 metre derinlikte çukur açılarak gömülmeli ve üzerine sönmemiş kireç dökülerek kapatılmalıdır. Ahır mutlaka dezenfekte edilmelidir. Antraks ihbarı mecburi bir hastalıktır ve hastalık çıkan yerlere karantina uygulanmalıdır. Hastalıktan korunmak için yılda bir kez aşı yapılmalıdır.

 

             13.6. YANIKARA

 

             Sığırların kaslarının iltihaplanması ile karakterize ateşli ve öldürücü bir hastalıktır. Bulaşma yanıkara etkenleriyle bulaşık yemlerin yenilmesi, suların içilmesiyle olur, bir hayvandan diğerine direkt olarak bulaşmaz. Hastalık en fazla sığır, koyun, geyik, domuz, ve tavşanda görülür.

 

             Bulaşık meralarda ve bölgelerde bulunan hayvanlarda hastalık etkenleri vücuttaki yaralardan veya ağız yoluyla vücuda girer, etkenler kan yoluyla kas dokuya ulaşır, orada ürerler ve hastalığı oluştururlar.

 

             Hastalarda iştahsızlık, durgunluk ve diş gıcırdatması görülür. Solunum ve nabız artmıştır. Vücut ısısının 41-41.5 ºC ye yükselir. Tedavide için şiş olan kasların bulunduğu yer uzunlamasına yarılarak antiseptiklerle yıkanmalı ve kas içi antibiyotikler kullanılmalıdır.

 

             Yanıkara sporları toprakta uzun müddet canlılığını koruduğundan bu sporlarıyla bulaşık meralara hayvanlar sokulmamalıdır. Hastalıktan korunmak için aşılama şarttır.

 

             13.7. BRUSELLOZİS (YAVRU ATMA HASTALIĞI)

 

             Brusella başta sığır, koyun, keçi olmak üzere at, eşek, domuz ve köpek gibi birçok hayvanda yavru atmaya neden olan ve kısırlık yapan bulaşıcı bir hastalıktır. Hastalık hayvanlardan insanlara bulaştığından Veteriner Hekimler, hayvanlarla uğraşanlar ve kasaplarda hastalık riski oldukça yüksektir.

 

             Hasta hayvanlara ait atık yavru, yavru zarları ve yavru sıvılarının yemlere, meralara ve sulara karışması ile hastalık bir hayvandan diğerine bulaşır. Hasta hayvanlar süt, üreme organından gelen akıntı, idrar ve dışkı ile bol miktarda mikrop saçarak hastalığın yayılmasına sebep olurlar. Hasta boğalar çiftleşme sırasında hastalığın dişi hayvanlara bulaştırırlar.

 

             Hastalık etkeni alındıktan sonra belirtiler 2 hafta ile 1 yıl arasında ortaya çıkmaktadır. Hastalıkta görülen en önemli belirti yavru atmadır. Hastalığa yakalanan hayvanlar gebeliğin 6.-7. aylarında yavru atarlar. Hasta hayvanlardan doğan yavrular ise doğum sonrası ölürler. Hastalığı atlatan inekler bağışıklık kazandıklarından yeniden hastalığa yakalanmazlar, ancak bu hayvanlar yaşamları boyunca sütleri ile mikrobu yaymaya devam ederek hastalığın yayılmasına neden olurlar.

 

             Hastalığın yayılmasını önlemek amacıyla yavru atan hayvanlar sürüden ayrılmalıdır. Bu hayvanlara ait üreme organı akıntısı, idrar, dışkı, atık yavru, yavru zarı ve sıvıları ile bulaşık ot ve altlıklar toplanarak yakıldıktan sonra ahır ve yemlikler dezenfekte edilmelidir. İlaçlanan ahırlar en az 10-15 gün boş bırakılmalı ve ikinci kez ilaçlama yapıldıktan sonra hayvan konulmalıdır.

 

             Brusella hastalığı bir sürüye girdikten sonra sürünün hastalıktan temizlenmesi oldukça masraflıdır ve uzun zaman alır. Bu nedenle hastalıktan korunma çok önemlidir. Sürüye kontrolsüz hayvan sokulmamalıdır. Hastalığa yakalanan ve teşhisi konulan hayvanlar mecburi kesime tabi tutulurlar. Korunma aşılama ile mümkündür. Dişi danalara 4-8 aylıkken Brusella S-19 aşısı, ergin ineklere ergin Brucella aşısı yapılmalıdır. Yapılan bu aşılar hayat boyu bağışıklık sağlar.

 

             Hastalığın yayılmasını önlemek için ineklere boğa aştırmamak yani tabii tohumlama yaptırmamak, bunun yerine suni tohumlama yaptırmak gereklidir. Hastalıktan şüpheli hayvanlar, üst üste 2 kez yavru atan hayvanlar sürüden çıkarılmalıdır. Yavru atan hayvanlar Veteriner Hekime bildirilmeli, bu hayvanların eşi ve atılan yavru usulüne uygun olarak gömülmelidir. Brusella ihbarı mecburi ve tazminatlı bir hastalıktır.

 

             İnsanların hastalıktan korunması için sütlerin kaynatılarak içilmesi, çiğ sütten yapılan peynirlerin 3 ay geçmeden tüketilmemesi gereklidir.

 

             13.8. ŞAP (TABAK HASTALIĞI)

 

             Şap hastalığı yüksek ateş, ağızda akıntı, ağızda ve ayaklarda döküntülü yaralarla kendini gösteren çok bulaşıcı bir hastalıktır. Hastalık sığır, manda, koyun, keçi ve domuzların yanı sıra vahşi hayvanlarda da görülür. Et ve süt veriminde azalmalara yol açarak büyük ekonomik kayıplara neden olması ve ülkeler arası hayvan ticaretini etkilemesi nedeniyle oldukça önemlidir.

 

             Hastalık hasta hayvanların, salya, gaita ve idrarlarıyla bulaşabildiği gibi ahır malzemeleri, yemler, sular, hayvan bakıcıları, ziyaretçiler, nakil araçları, kuşlar ve rüzgar ile de bulaşabilir. Hasta hayvanların bir yerden başka bir yere nakledilmesi yayılmada en önemli faktördür. Yani hastalık hemen her yolla ve çok kolay bulaşır.

 

             Hastalık her yaştaki sığırlarda görülebilir, ancak genç hayvanlar ve buzağılar hastalığa daha duyarlıdırlar. Hasta hayvanlarda yüksek ateş, durgunluk, iştahsızlık ve süt veriminde azalma görülür. Hastalık başladıktan 12-24 saat sonra ağız mukozasında, tırnak aralarında ve meme başlarında içi sıvı dolu kesecikler ortaya çıkar.

 

             Ağızda, dilde ve dudakların iç kısımlarında döküntüler, ağızda iplik gibi uzayan veya köpüklü bir akıntı vardır. Ağızdaki yaralardan dolayı hayvanlar yem yiyemezler ve çok kısa zamanda zayıflarlar. Hayvan ölmese dahi ekonomik olarak büyük kayıplara yol açar. Bu nedenle kısa zamanda tedavi edilmelidir. Tırnak aralarındaki yaralar sonucu topallık şekillenir, tırnakları düşebilir.

 

 

 

             Hastalık çıkan bir sürüde veda ahırda hastalar hemen ayrılmalı, Tarım İl veya İlçe Müdürlüklerine haber verilerek gerekli tedbirlerin alınması sağlanmalıdır.

 

             Tedavi için hasta hayvanların ağız, ayak ve memeleri antiseptikli sular ile yıkanmalıdır. Yem yeme güçlüğünden dolayı yemler yem çorbaları şeklinde hazırlanarak verilebilir, hatta şişe ile içirilebilir. Hasta hayvanlarla temas eden kişiler diğer ahırlara girmemelidir. Mecburi kesim uygulanan hayvanlara ait etler buzdolabında 48 saat beklettikten sonra yenebilir, fakat kan, kemik gibi artıklar yakılmalı yada gömülmelidir. Ölen hayvanların salya veya yara suları ile bulaşmış otlar, yemler yakılarak hastalığın yayılması engellenmelidir.

 

 

 

             Hayvanların hastalığa yakalanmasını önleyebilmek için tüm hayvanlar ilkbahar ve sonbaharda olmak üzere yılda iki defa koruyucu olarak aşılanmalıdır. Dışarıdan hayvan alırken Veteriner Sağlık Raporsuz ve kontrolsüz hayvan alınmamalı ve alınan hayvanlar 15 gün müşahede altında tutulduktan sonra sürüye katılmalıdır. Ahırların önüne bir tabla yaptırılarak içine kireç konulmalı, ahıra girenler ayaklarını bu kirece basarak ahıra girmelidirler.

 

       Şap Hastalığı : Türkiye'de Durum

-------------------------------------------------------------------------------

Şap hastalığı Türkiye'de uzun zamandan beri Dabak veya Şap olarak bilinmektedir. İlk istatistiki bilgiler 1914 yılında yayınlanan Tarım İstatistiklerinde vardır. Osmanlı döneminde özellikle Trakya bölgesinde olmak üzere birçok salgın görülmüştür.Bu bilgilere göre 1914 yılında Osmanlı ülkelerinde 9455 şap vakası tespit edilmiş ve hastalığa yakalanan hayvanlardan 4327’si ölmüştür.

 

Şap hastalığına karşı ilk aşılama 1942 yılında yapılmıştır. R.I. Enginer tarafından üretilen aşı Karacabey ve M. Kemalpaşa'da uygulanmıştır.

 

SAT-1 1962 de Afrika dışında ilk olarak Bahreyn'de görülmüştür. Kısa sürede Mezopotamya bölgesine yayılmış ve Orta-Doğu ve Anadolu'yu içine almıştır. Avrupa Şap Komisyonu 20-21 Temmuz 1962 de Roma'da çok acil olarak toplanmış FAO kaynaklarından Türkiye'ye tip spesifik aşının temini kararlaştırılmıştır. Aşılamaya 1962 yılında başlanmıştır. FAO ile işbirliği ile Trakya tampon bölge ilan edilmiştir. Yetersiz aşı nedeniyle önce sadece Edirne, daha sonra Kırklareli ve Tekirdağ illeri ve Eceabat, Gelibolu ilçeleri de tampon bölgeye dahil edilmiştir.

 

SAT-1 3 Ekim 1963 ten sonra Trakya'da görülmemiştir. 21 Haziran 1965' ten sonrada Anadolu'da bu tipe karşı aşılama yapılmamıştır. A22 ve O1 e karşı aşılamaya devam edilmiştir.1967-71 arasında Trakya'nın durumunun iyileştirilmesine ve aşı üretiminin arttırılmasına çalışılmıştır.

 

1 Ağustos 1973' de İran'dan Asia-1 tipi Türkiye'ye bulaşmıştır. Ankara'da FAO, OIE ve AT temsilcileri ile birlikte acil bir toplantı yapılmış ve yeniden belirlenen tampon bölge için Şap Enstitüsü'nün üretim kapasitesinin yıllık 90 milyon doza çıkarılması için kaynak düşünülmüştür. Tampon bölgede trivalan aşı ile aşılama yapılmıştır.Bunun sonunda hastalık kısa sürede kontrol altına alınmıştır. 1987 yılına kadar trivalan aşı kullanılmıştır.

 

1970 yılında tampon bölgedeki il sayısı arttırılmıştır. Trakya’daki bütün iller ve Çanakkale, İstanbul, Balıkesir, Bursa, Kocaeli, Sakarya batı tampon bölgesine; Suriye ve Irak sınırında Hatay, Gaziantep, Ş.Urfa, Mardin illeri sınırdan 20 km içeriye kadar Güney-Doğu tampon bölgesine dahil edilmiştir. 1983 te Hakkari, Van, Ağrı, Kars illerinin sınırdan 20 km içeride bulunan köyleri de tampon bölgeye dahil edilmiştir. 1986 yılında Bilecik, Siirt, Diyarbakır ve Erzurum tampon bölgeye dahil edilmiş, fakat bir yıl sonra Diyarbakır ve Erzurum Aydın ve İzmir ile yer değiştirmiştir. 1988 de, tampon bölgedeki il sayısı Afyon, Bolu, Eskişehir, Kütahya, Manisa, Uşak ve Zonguldak'ında katılımı ile 28' e çıkmıştır.

 

Ekim 1989 yılında Brüksel'de yapılan Şap Zirvesinde alınan karar gereğince tampon bölge Trakya'dan Anadolu'ya kaydırılmış, Trakya'ya Ari Bölge statüsü verilmiş ve 1990-91 yılında Trakya'da aşılamaya son verilmiştir. Trakya'ya ari bölge statüsü verilmesinin bir amacı Trakya'dan Avrupa pazarına ihracat yapmaktır.

 

Türkiye'de 1914 yılından beri değişik tarihlerde A2, A5, A22, A96, O1, SAT-1 ve Asia-1 tipleri teşhis edilmiş ve ekzotik tipler eradike edilmiştir. Nisan 2001 tarihinden itibaren Asia 1 tipi görülmemiş olup, hastalık mihraklarından yalnızca A96 ve O tipi tespit edilmektedir.

 

Şap hastalığının kontrolü için karantina tedbirleri ile birlikte aşılama 1962 yılından beri uygulanmaktadır.

 

     ŞAP (Tabak) HASTALIĞI --------    AYRINTILI İNCELEME

 

Şap hastalığı sığır, manda, koyun, keçi ve domuzlar ile diğer yabani çift tırnaklı hayvanların salgın viral bir hastalığıdır. İnsanlar nadiren enfekte olurlar. Hastalık dilde, damakta ve ayakta vesiküller, genç hayvanlarda kalp yetmezliği nedeniyle ani ölümler ile karekterizedir.

Hastalık, çok hızlı ve her türlü vasıta ile yayılabilir. Ölüm oranı (mortalite) %2-5 arası değişir ve ölüm genellikle genç hayvanlarda görülür. Bazı salgınlarda bu oran %50’ye kadar çıkabilir. Süt, et ve iş verimini düşürerek büyük ekonomik kayıplara sebep olur.

Bütün dünyada hastalık hem ekonomik boyutuyla, hem de hayvan sağlığını global olarak etkilemesi nedeniyle çok sayıda ülkenin gündemini oluşturmaktadır.

 

Top